Telefon Sapığım

phone, icon, technology-1831920.jpg

Telefon Sapığım

Vallahi masumum bu ilişkide ey vicdanım. Anlatayım. Yeni cep telefonları çıktığı dönemlerde Hagenuk marka bir telefon almıştım. Öyleki günümüz smart telefonlarının ilk modellerine öncü olan bir cep telefonu idi. Anteni olmayan bu telefonda, hesap makinası ile  fotograf makinası, ses kayıt alma uygulamaları ve basit tetris oyunları da oynanabilmekteydi. Arayan numaralar özellikle de sabit hatlar ve sokak telefon numaraları ekranda görünüyordu. Havalı bir telefon edinmenin keyfini yaşadığım bu dönemlerde gizli numaralardan aranıp işletilen, telefon sapığı adı da verilen hikayeler duyulmaya başlanmıştı.

Telefonum çalmış, ‘beyefendi seninle biraz sohbet etmek istiyorum’ diye söze girmişti tanımadığım bir kadın. ‘Ne istiyorsun! diye sorunca, ‘Sabredersen anlatacağım, ancak önce biraz sohbet edelim’, demişti. ‘Bakın hanım efendi benim işim başımdan aşkın, tanımadığım biriyle telefon muhabbeti yapamam, üstelik bir ilişkim de var’, diye yalan söylemiştim. ‘İlişkin falan olmadığını biliyorum, seni yıllardır tanıyoruz’, diye karşılık verince, ‘Tanıyorsunuz, siz kimsiniz?’ diye tekrar sorunca, ‘Bekle biraz, zamanla öğrenirsin’ diyerek telefonu kapatmıştı.

Tam unuttum derken yine aynı ses, ‘Yakışıklı nasılsın, düşündün mü beni,’ diye söze başlarken gizemli bir kadın sesi ilgimi çekmeye başlamıştı.

İlk zamanlar gırgır şamata olsun diye telefonu açarken her seferinde başka bir telefondan aranıyordum. İlgimi çeken bu telefon sapığım en sonunda ağzından baklayı çıkarıvermişti. Bu arada beni arayan numaraların hangi telefon numaraları olduğunu, kime ait olduklarını da araştırmaya başlamıştım ki, telefonların, ya bir postahane telefon kabini, kontörlü telefonlar, jetonlu, kartlı veya paralı sokak telefon kulübeleri ya da avmlerde bulunan telefonlardan edildiğini öğrenmiştim.

Bir keresinde beni arayan telefon kulübesini tekrar aradığımda önünden geçmekte olduğumu fark etmiştim. Belli ki beni tanıyor ve yakınlarımda bir yerlerden beni arıyordu. ‘Artık kendisi ile görüşmek istediğimi, belki sevgili olabileceğimizi söylediğim zaman, ‘Orada dur enişte, ben seni kendim için aramıyorum ki, ben seni bir arkadaşım için arıyorum,’ demişti. ‘Ne demek istiyorsun?’ diye karşılık verince, ‘Dur bi, sakin ol hele, beni ne yapacaksın sen, çok yakınlarında sana aşık olan kadını görmüyor senin gözlerin’, diyerek telefonu kapatmıştı.

Beni arayan, yakınımdaki kadın kimdi? Telefon sapığı mı, gerçek mi, yalan mı iyice kafam karışmış darmadağın olmuştum. Sanki düşünce dünyamın içerisine bir damla su kaçmış gibi kafamı meşgul eden sorularla uğraşmaya başlamıştım. Diğer taraftan da ilgi duyuluyor olmam sanki içten içe beni memnun eder, duygularım okşanmış, karmakarışık olmuştu.

Bir kadın aklımı karıştırmış, bir ortaya çıkıyor bir yok oluyordu?. Bu durumu bir erkek kadına yapsa tam bir taciz vakası olur, namus gibi geleneksel aile değerleri ortaya çıkar, ortalık karışır, durum belki de polise intikal ettirilirdi.

Aynı dairede çalıştığım, pek de samimi olmadığım bir iş arkadaşımın karısı aramıştı geçen gün. Samimi bir ses tonuyla sohbet etmek ister gibiydi. İlgisiz bir tonda cevap verince yanlışlıkla aradığını söylemişti. Biraz sonra telefon sapığım aradı. Oradan buradan sohbet ettikten sonra, ne yaptığımı sordu. İzine ayrıldığımı, birazdan güneyde bir tatil belgesine gitmek için hazırlandığımı, valizimi alıp yola çıkmak üzere olduğumu söyledikten sonra; ‘Gel istersen beraber tatil yapalım,’ dedim. ‘Ciddi misin, ister misin ? Diye karşılık verdi. ‘Terminalde buluşalım, sana da yer ayırtayım şimdiden,’ dedim. ‘Olur gelirim,’ diye sevinçle yanıt verdi. ‘Adın ne? Kimin adına yer ayırtayım,’ diye sordum. Adını söylemedi. Bana sen hangi şirketten bilet aldın ve hareket saati kaç diye sordu? Şirket adı ve saatini söyledikten sonra telefonu kapattım.

Küçük valizimi alıp dolmuş durağına doğru yürümeye başlamıştım ki seni yanlışlıkla aradım diyen arkadaşımın karısını gördüm. Gözünde güneş gözlüğü yanında küçük bir valiz vardı. Selamlaştık, hal hatır sorduktan sonra, ‘Hayırdır yolculuk nereye’ diye sordum. ‘Nereye olursa bakacağız,’ dedi. Sanki yüzünde birşeyler saklar gibi gözlüğünü çıkartmamıştı. Saçlarına düz fön çekmiş, yüzünün yarısını kapatır gibi salmıştı. Biraz dikkatli baktığımda gözünde morlukların olduğunu farketmiştim. Dikkatimi çekmişti kadının hüzünlü ürkek bakışları. Bir gizemli durum var gibiydi. Terminal istikametine giden otobüs gelmişti. ‘Sen de mi terminale gidiyorsun?’ dedim, Evet, anlamında başıyla işaret etti. Otobüse beraber bindik. İki terminal bileti diyerek, İstanbul kartını cihazda okuttum, ‘Teşekkür ederim’, dedi. ‘Buyrun,’ dedim  ilerledik. Otobüsün içerisi tıka basa yolcu doluydu, belli ki çoğu yolcular terminale gitmekteydi. Güçlükle ilerleyip bir kenarda durduk. Ayakta yolcuların tutması için asılı halkaya aynı anda elimiz uzattık. Ellerimiz tuttuğumuz halkada buluşmuştu. Gülümsedik, sessizce yolculuğumuza devam ettik. Terminal durağında birlikte indik. Peronlara doğru yürümeye başladık. Birşeyler sormak istedim, bilemedim nasıl başlayacağıma, 10 numaralı perona gelince, ‘Sana iyi yolculuklar dilerim,’ diyerek büfeye doğru hareket ettim. İki şişe su, tuzlu kraker bir de dergi alıp tekrar 10 numaralı perona dönmüştüm ki gözlerim sürekli telefon sapığımı arıyordu.

Otobüs perona yaklaşmış, yolcular valizlerini yüklerini teslim etmeye başlamışlardı. Küçük valizimi bagaja verirken sanki daha önce gördüğüm küçük bir valize gözüm çarpmıştı. Fazla üzerinde durmadan, otobüse ön taraftan binmek üzere hareketlendim ki telefonum çaldı. Arayan telefon sapığımdı. Nerede kaldığını, otobüsün birazdan hareket edeceğini söyledim. Hatırladın mı sana bir keresinde enişte demiştim. ‘Evet hatırladım,’ ama ondan sonra enişte konusuna hiç değinmemiştin,’ diye karşılık verdim. ‘Evet çok üstüne gelmek istemedim. Şimdi birazdan öğreneceksin,’ dedi. Telefon bağlantısı kesilmişti. Telefon eden numara bu kez bir mobil numarası idi, aradım meşgule düşürdü. Defalarca aradım beni bloke etmişti artık arayamıyordum. Belli ki buralarda bir yerlerdir diye etrafa bakınmaya başladım. İleri geri gidip telefon sapığımı aramaya başlamıştım. Kimsecikler yoktu ortada dikkatimi çekecek, öylesine bakınyordum. Kızgın bir şekilde söylenerek, birazda atarlı sözler sarf ederek, otobüse dönmüş, beş numaralı koltuğuma doğru merdivenin basamaklarını çıkmaya başlamıştım ki kaptan, Beyefendi nerede kaldınız, seni anons ediyoruz, lütfen yerinize geçin,’ diye tatlı sert uyarmıştı. Zamanın geçtiğinin, anons ile çağırıldığımın farkında değildim. Dikkatim dağılmış, moralim bozuk yerime oturmuştum.

Altı numarada oturan bir kadın yolcunun farkına bile varmamıştım. Neredeyse bir beş on dakika geçmişti. Telefon sapığımdan gelen mesajla kendime geldim. Aynı anda yandaki yolcuya da mesaj gelmişti.

Size iyi yolculuklar dilerim enişte, arkadaşıma iyi bak mesajıyla irkilip yanımdaki yolcuya döndüm. Yan koltukta oturan yolcu biraz önce dolmuşla beraber geldiğim kadındı. ‘Merhaba, o kadın, evet o kadın benim,’ dedi. Gözlüğünü çıkarttığı için morarmış gözü açığa çıkmıştı.

Ne olur şimdi bir şey söyleme, daha çok konuşacak zamanımız olacak, inan çok yorgunum,’ dedi, ağlamaklı gözlerle. Sustum bir şey diyemedim, otobüs hareket etti, başını omuzuma yasladı. Öylece dona kalmıştım.

Peki öyle olsun, sana da iyi yolculuklar dedim, gözlerimi kapattım…

Fazıl Küçük Koç                                 Aarhus – Kasım 2024